Hepimiz moralimiz bozuk olduğunda bir arkadaş ortamına girmenin, birinden ilgi ve sevgi görmenin ruh halimiz üzerinde nasıl değiştirici bir etki yarattığını deneyimlemişizdir. Bazen canımız hiçbir şey yapmak istemez ve evde öylece yalnız başımıza durmak isteriz. Sonra bir arkadaşımız bir şeyler yapmak için bizi dışarıya davet eder ve yeterince ısrar ederse de zorla da olsa dışarı çıkarız. Halbuki içimizde bu keyifsizliğimizin sürmesini isteyen bir yanımız da daima mevcuttur. Evde dursam da hiçbir şey yapmamaya devam etsem ve doya doya mutsuz olsam diye bizi kendine çeken bir yanımız vardır. Ancak onu dinlemeyip dışarı çıkar ve arkadaşımızla buluşursak bu yanımız gitgide güç kaybetmeye başlar. Bazen bunun için direniriz bile. Arkadaşımıza da keyifsiz olduğumuzu sürekli yineleme ihtiyacı hissederiz. Sanki bir şey bizi o an mutlu ederse ve ezkaza keyif verirse önceki ruh halimize ihanet etmiş sayarız kendimizi. Halbuki zaman içinde bu keyifsizliğimizi sürdürmeye çalışmak bir rolü devam ettirmekten öteye gitmemeye başlar. Daha az dirençliysek zaten yavaş yavaş gülümsemeye ve kendinden uzaklaşıp beraber olmanın verdiği doyuma kendimizi bırakırız. Buradaki deneyim hepimiz için benzer olsa da içedönükler için biraz daha dirençli ve ben olmaktan biz olmaya geçişi zor bir süreç olur. İçedönükler için ben olmak konfor alanlarıdır. Biz olmak ise başta rahatsızlık yaratabilir. Ancak ister içedönük olun ister dışadönük her insan özünde beraber olmaya, diğer insanlarla etkileşime geçmeye bir oranda istek ve ihtiyaç duyar. Çünkü zaten bebeklik döneminde annemizden ayrılmaya başlarken diğerinin gözünden kendimizin ne olduğunun farkına varmaya başlarız. Başlangıçta kendimizi annemizin bir uzantısı veya her şeyi bizim bir parçamız sanarız. Aslında ayrı bir ben dediğimiz şeyin oluşumu karşımızdaki kişinin yani annemizin bizi algılayışı ile başlar. Ondan aldığımız etkileşim ile dış dünyadan farklı olarak benliğimizin sınırlarını anlamaya başlarız.
Yani biz hayata başlarken bu etkileşim ile dünyayı ve kendimizi algılarız. O yüzden de her zaman dünya ile aramızdaki dinamiği değiştiren şey iletişim ve etkileşimdir. Kendi içimizde ne kadar çok şey düşünürsek düşünelim, ne kadar yeni farkındalıklar kazanırsak kazanalım bunun hayata etki etmesi için başka bir insana bir şekilde dokunması gerekir. Ancak başka bir insana dokunduğunda bizim içimizdeki değişimin gerçekliğini hissederiz. Hayatta hepimiz çeşitli şekillerde dünyaya uyum sorunları yaşıyoruz. Kimimiz bunu uyumsuzluk olarak, kimimizse aşırı uyumlu olarak çözmeye çalışıyor. İhtiyacımız olan şeyse kendi benliğimizden ödün vermeden olabildiğince hayata uyumlu olmaya çalışmak. Fizyolojik bir nedene bağlı olmayan bütün psikolojik problemlerimiz bu etkileşimin uyumlu bir dengesi ile huzura kavuşacak. O yüzden iletişimin iyileştirici gücünü her zaman göz önünde bulundurmak bizim için çok önemli. En temel ruhsal ihtiyacımız sevmek ve sevilmek. Bunu ne kadar doğal bir şekilde deneyimlersek o kadar doyumlu bir hayat yaşarız. Sevgilerle...
Comments